Meme kanserinde Angelina Jolie farkındalığı
Gerek ülkemizde gerekse dünyada kadınlarda en sık görülen kanser türü olma özelliğine sahip meme kanseri, pek çok kişinin korkulu rüyası olarak karşımıza çıkıyor.
Nitekim sağlık örgütlerinin yayımladığı rakamlar da bu kâbusu destekliyor. Öyle ki ABD’de her sekiz kadından biri meme kanserine yakalanıyor. Yani kadınların yüzde 12’si hayatlarının bir döneminde meme kanseri ile burun buruna geliyor.
Türkiye’de ise rakamlar daha iyimser tablo çiziyor. Öyle ki, Avrupa ülkelerinde her 100 bin kadından ortalama 250’si meme kanserine yakalanırken, T.C. Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre bu rakam ülkemizde 45 ila 50 civarında seyrediyor. 50 yaş altında görülen meme kanseri oranları da Türkiye’de oldukça düşüyor. Ancak yine de ülkemizde kadınlardaki tüm kanser olgularının yüzde 25’ini meme kanseri oluşturuyor. 15 Ekim Dünya Meme Sağlığı Günü kapsamında basın mensupları ile bir araya gelen Estetik Plastik Cerrahi Derneği (EPCD) Başkanı ve Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPCD) Meme Rekonstrüksiyonu Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Akın Yücel, her sekiz kadından birisinin meme kanserine yakalanabileceği ifadesinin yanlış anlaşıldığına dikkat çekiyor.
Akın Yücel, “Her sekiz kadından birisinin meme kanseri olacağı ifadesi genellikle yanlış algılanmakta ve paniğe yol açmaktadır. Burada kastedilen, 80 yaşına kadar yaşayan sekiz kadından bir tanesinin hayatlarının bir döneminde meme kanserine yakalanacağıdır. Ama durumu şöyle yorumlamak daha doğru olacaktır: Kadınların yüzde 88’i hayatları boyunca meme kanserine yakalanmayacaktır. Burada önemli olan kişisel risk faktörlerinin belirlenmesi ve buna göre gerekli önlemlerin alınmasıdır” diyor.
Meme kanseri vakaları artıyor
Ülkemizde meme kanserleri sayısının her yıl yavaş da olsa bir yükselme gösterdiğini anlatan Yücel, “Bunun nedeni giderek yaygınlaşan tarama yöntemleri ve artan farkındalık unsurudur. Bu gelişmelerle vaka sayısı artsa da ne mutlu ki ölüm oranları giderek azalıyor” diyor.
Meme kanserinin yalnızca kadınların karşılaştığı bir hastalık olmadığını rakamlar düşük olsa da erkeklerde de bu vakaların yaşandığını belirten Yücel, “Erkeklerde meme kanseri olguları, toplam sayının ancak yüzde 1’ini oluşturmaktadır. Yaşam boyunca meme kanserine yakalanma riski, kadınlarda yüzde 12 iken erkeklerde binde birdir. Ancak beklenmedik bir durum olduğundan önemsenmemekte ve geç fark edilmektedir. Bu durum erkekler için tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır” diyor.
Meme kanserleri vakalarının yüzde 77’sinin ve hastalığa bağlı ölümlerin yüzde 84’ünün 50 yaş üstü kadınlarda görüldüğünü anlatan Yücel, risk faktörlerine de dikkat çekiyor.
Yücel, “En az bir adet birinci derecede akrabasına (50 yaş altı) meme kanseri veya yumurtalık kanseri tanısı konmuş olması. Daha önce kendisinde ya da birinci derece bir akrabasında meme kanseri için yatkınlık oluşturan gen değişikliği saptanmış olması. Yapılan bir meme biyopsisinde erken evre meme kanseri saptanması risk faktörleri arasında yer alır” diyor.
Riskleri nasıl azaltırız?
Hastalığın önceden tespit edilmesi için kişisel risk faktörlerinin belirlenmesi gerektiğini anlatan Akın Yücel, “Doğurganlık çağına gelmiş her kadın için risk analizi yapılmalı ve buna göre bir yaklaşım geliştirilmelidir. Erken tanı için 20 yaşından sonra her kadının ayda bir kendini muayene etmesi, kişisel risk faktörlerine bağlı olarak bir ila üç yılda bir doktor muayenesine gitmesi ve 40 yaşından sonra yıllık mamografi çektirmesi gereklidir” diyor.
Yücel: “Meme kanseri olgularının ancak yüzde 5 ila 10’u genetik geçiş göstermektedir. Meme kanserlerinin yüzde 85’inde hiçbir aile öyküsü yoktur. Meme kanserinden korunmak ve erken tanı için her kadın, risk analizi yapan bir merkeze başvurarak risk faktörlerini belirlemeli, aile öyküsü varsa aile ağacını çıkarttırmalı, daha sonraki takiplerini buna göre planlamalıdır. Düzenli fizik egzersizi yapmalıdır. Zira fazla kiloların meme kanserini yüzde 25 ila 33 oranında arttırdığı bilinmektedir. Meme kanseri olgularının yaklaşık üçte birinin yaşam tarzında yapılacak ufak değişikliklerle önlenebileceği düşünülmektedir” dedi.
Angelina Jolie vakası
Özellikle Angelina Jolie’nin tedbir amaçlı göğüslerini aldırmasından sonra tüm dünyada ve ülkemizde koruyucu mastektomi için başvuran hasta sayısında büyük artış olduğunu anlatan Yücel, “Koruyucu mastektomi yapılması kanser riskini yüzde 97 oranında azaltabilir. Angelina Jolie vakasından sonra mastektomi ve gen testi isteyen hastaların sayısında önemli bir artış yaşandı. Uygun hastalarda koruyucu mastekomi kararı verildiğinde ekibe Plastik Cerrahlar da katılırlar. Cerrahlar, mastektomi işlemi öncesinde hastayı yöntemler ve sonuçlar hakkında bilgilendirirler. Yeni meme hastanın ya kendi dokuları ya da silikon protezler yardımı ile yapılır. Hangi yöntemin kullanılacağını hastanın dokularının durumu, hastanın ve cerrahın tercihleri belirler. Genellikle yapılan işlem yaklaşık altı ay sonra yapılacak ikinci bir yağ enjeksiyonu işlemi ile desteklenir. Böylelikle daha doğal görünümlü memeler elde edilebilir” diyor.
Gen testleri kimlere yapılmalı?
Gen testlerinin risk taşıyan, seçilmiş hastalara yapılması gerektiğinin altını çizen Yücel, “Bu pahalı bir testtir ve gerekmeyen kişilerde uygulandığında hastalığa dair anlamlı bir bilgi vermez. BRCA (BReast CAncer) genlerinde mutasyon saptanması olasılığı; ailede meme, yumurtalık, pankreas, kolon ve tiroid kanseri geçirmiş kişilerin olması durumunda yükselir. Gen testi yapılmasına karar verildiğinde BRCA dışında bir grup başka gen de incelenir. Sonuçların pozitif çıkması durumunda, yüksek olasılıkla meme kanserine yakalanacağı yorumu yapılabilir” dedi.
Prof. Dr. Akın Yücel ve yaklaşımları hakkında daha fazla bilgiye yenilenen www.akinyucel.com web adresinden ya da 0 (212) 236 12 92 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.